Bizim köyün merası, Kozan köylerinin en büyüğüdür. Meranın bir ucu; Kuzey de deli çaya dayanır, bir ucu güney de köyümüzün dağına dayanır.

Bir ucu da köye dayanır. Meramız sıradan mera değildir. Hayvanların otlak yeri olduğu kadar; kuşların ve lalelerin de barınak yeridir. Şubat-Haziran ayları arasında seyrine doyum olmaz. Çok verimlidir, şifalı otlar, göbelekler, çirişler ve söğütler, kelebekler; kısaca her tür renk şey var... Mera ’mızı enteresan eden büyüklüğü değil, bağrında yaşayan her şeyin çok çeşitliliğidir.. Kış ayları Kozan’da ki evimizden çok, köyümüzde yaşamak isterdim. O nedenle okulların şubat tatilini dört gözle bekler, tatil sabahı soluğu köyde alırdım. Büyük Anam, kucaklar öper, koklar ama hayatın da derslerini bana ve diğer amca çocuklarına anlatır..

Rahmetli amcam genelde tüm tarla işlerimizle uğraşırdı. Köye geldiğim de Traktör sürme isteğim hat safha da olması nedeniyle, amcam pamuk ekimi için tarlayı hazırlarken bana ve amca çocuklarına sürdürür, çaktırmadan bizleri bir ürün ekimine hazır hale getirmek isterdi.


Kumluk adını verdiğimiz tarlayı kuru pamuk ekimine hazırlarken, köye azık getirmek için gittim. Dönüşte büyük anam benimle geldi. Tarlaya vardığımız da dedi ki’’ Oğlum, bir dağa bir toprağa bak. Dağda kaya ve taş var. Traktörle sürdüğünüz yer de toprak var. Kumlu Toprak.. Neden toprağı ekime hazır ediyoruz biliyormusun’’ dedi ve soruya kendi yanıt verdi..

’’ TAŞA TOHUM EKİLMEZ!’’’

O gün ne amaçla söylediğini anlamamıştım.. Ne vakit canımı hiçe sayarak ülke ve halkımız için kavgaya girdim; işte o vakit söylediğinin anlamaya başladım..
Ülkeler, kendi iç dünyasın da ki çatışmaların, dış ilişkileriyle paralel gitmesiyle tarihe dip not düşer. Aslında tarihi yaratan da bu çatışmalardır. Çatışmalarda haklı olmak; daima üreten güçlere nasip oldu.
Amaçları da, özgürlükleri de bir hedef için olmuştur. Bireysel özgürlüğü toplumsal özgürlükte topladığı içinse devinimci ve değişimci bir yol için de kendini daima geleceğin aydınlık yaşamına taşımıştır.
Taşa tohum ekilmedi; toplumsal yaşamı özürlüğün amacına taşımıştır. Tarih daima geride kalmış, geçmiş zaman da tekerrür edemez olmuştur..
Oysa taşa tohum ekilir diyerek bizi aldatan, umudumuzu karartan; tarihin iz düşümlerini günümüze taşımak isteyenler, ülkemizi ne hale getirdiler. Açlığı, yoksulluğu, çaresizliği, umutsuzluğu konuşmuyoruz. İnsan değerleri yok olmuş, sanki uçup gitmiş.


Konuştuğumuz her şey ülkemizi bir projenin parçası haline getirmiş olan ABD ve ittifaklarının, Türkiye de ki iş birlikçi uzantılarının politikaları.. O politikaların ülkemizde yarattığı yozlaşmalar; ülkemizin başkentin de bomba patlatılıyor.
100 civarı ölü, 500 civarı yaralı; her yer kan gölüne dönmüş. Ama yurttaş Mehmet-Ali-Hasan .... Hiç bir şey olmamış gibi zevkinde ve sefasında, umursamaz davranışlarla kılını kıpırdatmıyor. Sessiz, tepkisiz, taşa ektiği tohumun filizlenmesini bekliyor. Halk kendi kolunu zincirlere vurmuş. Vatan her şeyi ile teslim alınmış; çırılçıplak yere serilmiş.


Oturmuş göğsüne Teksas’lı çavuş ve işbirlikçileri. Halk, canımızla, kanımızla, özgürlüğümüzle; geleceğimizi karanlığa taşıyanlara ses çıkarmıyor.


Sorumlu kim? Sensin be kardeşim. Nasıl unutursun! Memleketini; Bedreddin'i, Sinan'ı, Yunus Emre'yi ve Sakarya'yı, kurşun kubbeler ve fabrika bacalarını.
Kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkların altından gülerek seyrettiklerin senin eseridir. Sen eserini unuttun; taşa tohum ekenlere inanıyorsun.
Bizim köyün merası ne güzel. Her şey renk renk, bir tarafta deli çay, bir tarafta kızıl kaya. Kuşların farklı sesleri, oyun oynayan çocukların sesiyle birlikte yankılanıyor gök yüzünde. Gök yüzünde yıldızlar alaca karanlıkta pırıl pırıl. Karnı kötenle yarılan toprak kucağına atılan tohumla yaşama yeni müjde vermeye hazırlanıyor.. Ölüm yok! Öldürmek yok! Üretmek ve yaşatmak var. Benim köyüm ne güzel, büyük anam gözlerinde ki işaretle yaşatmayı öğretiyor..
‘’Taşa tohum ekilmez!’’