Yaz sıcaklarında ayak yalın pamuk suladığımız tarladan, demli çay içmek için geldiğimiz köy kahvelerin de; Altı okçularla, ''demir gıratçılar'' arasında ki söz düellosunu seyrederdik.

Yaz sıcaklarında ayak yalın pamuk suladığımız tarladan, demli çay içmek için geldiğimiz köy kahvelerin de; Altı okçularla, ''demir gıratçılar'' arasında ki söz düellosunu seyrederdik.

Konuşmaların seyrine göre kâh kızar, kâh nara atarcasına bağırır ya da hastir çekerek yaz aylarının kadim dostu pamuk tarlasına dönerdik. Bu tartışmalar karanlığı aydınlatarak yol alan cumhuriyetin, hedefine kolay varamayacağının; yanlış ellerin inisiyatifin de bir yönetimle hedefinden şaşacağının habercisiydi. O günler bu nu anlayamadık. Sağ ile solun çatışması sanıyorduk. Yoktan var edilen cumhuriyetin her geçen gün Anadolu'yu sarması, yankısını üçüncü dünya ülkelerine ulaşması; sosyalizm düşmanı emperyalizmin işine pek gelmiyordu. Türkiye Cumhuriyeti sosyalist bir devlet değildi ancak kuruluşu kurtuluş savaşı sonuna denk olması nedeniyle Türkiye halkının yayılmacı, sömürgeci güçlere, karşı tavır almasını da kaçınılmaz yaptı. Kaynaklarının yoğunluğu, balkanları orta Asya ve Afrika'ya bağlayan Türkiye; sömürgeci güçlerin hedef projelerinin mihengiydi.

Türkiye'yi yönetenler kendilerine hizmet vermezse işlerinin çok zor olacağını biliyorlardı. O nedenle de Türkiye'yi yöneten hükümetlere ve hükümetleri yaratan siyaseti önemsiyor; onlarla işbirliği içinde olmayı hiç ihmal etmiyorlardı. Sağ ve sol eksen üzerine oturtulmuş çıkar çatışmasın da; demokrasi mücadelesini, bağımsız Türkiye şiarıyla buluşturan sol, emperyalizmin ve işbirlikçilerin baş düşman ilan edildi... Aradan yıllar geçti...... 12 mart ve 12 Eylül askeri darbeleriyle; cumhuriyet dipten gelen dalgalara teslim edildi. Önce üretimin yarattığı ekonomisi sonra da siyaseti işgal edildi. Cumhuriyeti koruyan kollayan her kurum ve düşünce; hangi felsefi köke sahip olursa olsun bir yolu bulunarak teslim alındı. Direnenler ise teker teker avlandı. Tarikatlar diriltildi, milliyetçi partiler sulandırıldı;

Türk- İslam algı, Kemalizm yerine ılımlı İslam yönetimiyle Türkiye halkını yukarıda aşağı yeni Türkiye'ye uygun dizayn etmeye başladı. Ekonomiye biçim veren kurumlar satıldı veya kapatıldı. Sivil toplum örgütleri ve sendikalar kendi özünden koparıldı. Ülkede örgütsüz yaşam öne çıkarıldı. İnsanlar arası güven bilinçlice sarsıntıya uğratıldı. Merkez sağ siyaset yok edildi. Kalıntıları AKP'ye yedek parça oldu. Teslim olan olana!!!! Direnen, cumhuriyet kuruluşun da önemli rol oynayan iki kurum kalmıştı. Ordu ve CHP.... Önce ordu sonra da CHP vurula, vurula etkinliğine darbe indirildi.

Ordu genel komuta kademe atamalarıyla ve Ergenekon suçlamasıyla yapılan tutuklamalarıyla; CHP de genel başkanına ait kaset skandalıyla; uluslar arası güçlerin isteklerine uyum sağlayan işbirlikçi güçlerin sessiz, direnmeyen yan kolu oluverdiler. CHP yeniden kurulduğu günden beri; parti olma iddiası içinde, partiye, özellikle de sosyal demokrat felsefeye uygun olmayan kararlar almadı mı? Aldığı kararı uygulamadı mı? Aldı ve uyguladı! Pratikte ki en büyük zaafı da, parti olmanın yarattığı çözümsel taraftarlık yerine kişisel taraftarlığın öne çıkarılması oldu. Pratiğin bu süzgecinde aynı kümede olması gerekenler karşı kümelerde yer alarak toz duman bulutları arasında kendilerine bireysel ikbal yaratmaya çalıştılar.

Toplum unutuldu! Türkiye unutuldu! Türkiye halkının gelecek hesabı unutuldu! İnönü- Baykal çekişmesi; İnönü'cü ve Baykalcı taraf yarattı. Baykal- Günay çekişmesi; Baykalcı ve Günaycı taraf yarattı. CHP'de Baykal hakimiyeti kökleşti. Ancak alt kümelerde çekişme başladı. Çevikçe, Keskin çatlağı partiyi baraj altına çekti. Çevikçe ve Keskin gitti. Yerini SAV-ERDEM çekişmesi aldı.
Bu çekişme ciddi kırılmalar yarattı.
CHP'yi şimdi uygulanan Tüzükle çıkmaza soktu.

Bugün geçerli olan CHP tüzüğü yapılırken, mevcut CHP yönetimi yoktu. Ama o tüzük bugün CHP'de merkezci iradeyi güç yaptı. Suçlu aramıyorum. Ancak suç ve hata varsa onun kaynağında öğrenmek gerekir.
Suçlu kim? Çözümsel taraftarlığın yok olmasıdır! Bireysel taraftarlığın öne çıkmasıdır. CHP tabanının sucu, buncu; adı altında kişilere asker yapılmasıdır!

CHP KİMLİĞİNİN GEÇERLİ AKÇE OLMASININ BİTİRİLMESİDİR!

Sonuç: 12 Eylül askeri darbesinden itibaren CHP misyonu 1989 yerel seçimleri hariç, hükümdar olamadı. Halktan o desteği alamadı. Başarılan tek şey, tüm olumsuzluklara rağmen; ABD ve ittifaklarının proje ve talepleri daima CHP engeline takıldı. CHP, insan ölümlerine stratejik dostlar istiyor diye destek vermedi. Komşu ülkelerin başka ülkelerce karıştırılmasına alet olmadı. Yaratılan baharların sömürgeci işgal olduğu bilinciyle daima karşısında durdu.

Ama CHP bugün tıkandı! Etkisi her geçen gün azalmakta. CHP genel başkanına fezleke gönderme cesaretine muhatap kalınıyor. Söylemleri ciddiye alınmıyor. Amaç CHP değil, amaç Türkiye cumhuriyeti devletinin hüküm sürdüğü ülkedir! Ülkemizi uçuruma sürükleyenler bizleri param parça etmek istiyor. Bu çakılışa tek dur diyecek olansa Cumhuriyet Halk ''Fıkrasıdır!'' Tek kurtuluş yolu, CHP'nin önderliği yeniden elde etmesidir.
İsimler hiç önemli değil. Ülkemi seviyorum, partimi seviyorum diyen her sosyal demokrat taşın altına elini sokarak; '' ben yurtsever düşünceleri savunan partide politika yapmak istiyorum!'' diyerek haykırmalıdır.
CHP bireysel ikballer dağıtan imparatorluğun partisi değildir!