Toprak kötenle sürülürken; toprak gök yüzüne kokusunu salar. İster ki yer yüzü kokusundan haberdar olsun.
Korkmasın.
Üzülmesin.
Yok olma diye bir şey yok.
Yeniden diriliş ışığında yaşamak var.
Bu kokuyu köylü hisseder.
Köylü usanmadan, korkmadan toprakla yaşamı yeniden üretir. Ürettiği her şeyi kendine saklamaz, tüm canlı dünyasıyla paylaşır.
Kısaca köylü üretimin efendisidir.
Köy yaşamı gerçekler üzerinedir.
Hayal yok, yaşayarak gördüklerine inanır.
Köylü iki yüzlü değildir. Saftır, durudur. Aynasının arkasıyla önü aynı.
Türküsü hayattır.
Folklorü yaşamdır.
Düğünü üretimdir.
Bayramı üleşimdir.
Yoktan var ederler.Teslimiyet yaşam dünyalarında yok.
Kendi değerlerini ve ilkelerini çıkarları adına yok saymazlar....
Bu gün toprak gibi karnı emirle yarılan siyaset var!
Gök yüzüne saldığı, yeniden dönüştüren diriliş kokusu yok. Bireysel tutkularıyla geleceği ölüme taşıyorlar.
Korkuları o kadar sert ki; ne ülke nede ülkesinde yaşayanlara sevgi yok. Sevgileri de sadece kendilerine... Korkuları da kendilerine...
Oyuncağı sadece kendine saklayan çocuklar.
Devleti yönetmeyi kendi arzularına saklayarak; Türkiyeyi sömürge yapan güçlere ve çıkarlarına kucak açıyorlar.
Saf değiller, aynalarının arkasıyla önü aynı değildir...
Siyasetin tutarsız ve dış bağımlı politika üretmesi, geleceğimizi labirent içindeki dönme dolaba kapak yaptı.
Dünyayı yöneten güçler, uygulanan politikaları yöneterek nasıl yaşayacağımızı ve nasıl öleceğimize karar veriyor.
Sonrada dünyada oluşturdukları felaketi, kullanarak; kendilerini kurtarıcı yapıyorlar. Korkularla döşenen cennetlerini koruyorlar.
Köylüyü efendi ilan eden sürecin hiç bir yansıması yok.
Dünyayı yöneten güçler ve onların emrinde olan yerel siyaset Mart kedisi olmuş; hem ıkıyor hem bağırıyor.
İsteğine karşı çıkan halkı ve temsilcilerini; demokrasi düşmanı ilan ediyorlar.
Sömürgeci güçler, ülkelerde böl parçala yönet üçgeni için de kendini kurtarıcı yapıyor.
Attığı her adımda kan, göz yaşı, ayrılık, ölüm var.. Bütün zalimler gibi ne yapsalar da krizden kurtulamıyorlar. Her yeni adım onları tükenişe götürüyor.
Bunların gerçek yüzünü anlattığımızda, yazdığımızda; onların yönlendirmeleriyle yaşayanlar bizi düşman görüyor. Yanılıyorlar.
Biz onlara dostuz. Biz onları korumaya çalışıyoruz.
Kendilerine sunulan yalandan ve o yalanı yaratanlardan kurtarmaya çalışıyoruz. İdeallerimizle yakamoza dönüşen yarınlarda, vaha hayali içinde olanlarla aynı gemide olduğunu biliyoruz.
Özünde düşman olmayan, görüntüde düşman, iki ayrı gülüş, aynı işkence içinde yan yana getirilmiştir. Her şey çok komik görünüyor.
Yaşanan gerçekleri bir kaç cümleyle ifade etmeye çalışanlar, kendilerini yaşatmak için kılı kıpırdamıyor.
Ama önüne gelene çok kızıyor.
Oysa Anadolu yeryüzünün cenneti. Her yanında yeniden diriliş var.
Tarih var.
Geçmiş ve geleceğe ışık var.
Bu gün ise...
Bunların tadı Anadolu halkının yarattığı tada uygun değil.
Tadı başka be gardaş!